
Granada, Jaen, Cordoba, Sevilla, Jerez, Cadiz, Tarifa, Malaga, Ronda… Farklı kültürlerin izleri, çiçekli avluları, portakal ağaçları, sarayı, kumsalları, şarapları ve doğası ile Endülüs… Aylardan Nisan. Leon’un 4. yaş günü. Bu sefer rota İspanya’nın güneyi. Seyahatimizi Granada, Sevilla ve Malaga’da kalacak, tüm Endülüs’ü gezecek şekilde planlamaya çalışsak da hangi gün nereye gideceğimize seyahat esnasında karar verdik. Öğle saatlerinde Malaga Havalimanı’na indiğimizde bizi küçük bir sürpriz karşıladı. Valizlerimizden biri bizim uçağımızla gelmemişti. Valizimizi almak için akşam 6’yı bekleyecektik. Canımızı sıkmadık, çünkü tatil başlamıştı, hava güzeldi ve biz Malaga’daydık. Hemen attık kendimizi kumsala, uzandık, dinlendik, balığımızı yedik, daha ne olsun 🙂 Zamanı gelince de valizimizi alıp ilk durağımıza yani Granada’ya gittik.
Granada’nın en güzel yerlerinden Albaicin ve Sacromonte’nin sokaklarında kaybolmak, Alhambra’ya karşı Mirador San Nicolas’tan sokak müzisyenleri eşliğinde manzaranın tadını çıkarmak şart. Albaicin’de Mezquita Mayor de Granada’yı görmek ve küçük, renkli bahçesinde soluklanmak da güzel, buradaki Granada ve Alhambra manzaralı barlardan birinde oturup tapas yiyip bir şeyler içmek de. Yakın çevresinde gidilebilecek nereler var diye bakınırken haritaya Monachil ve Los Cahorros’u gördük. Monachil küçük bir köy, fakat yakınındaki Sierra Nevada ve kayak merkezleri ile ünlü. Los Cahorros ise nehri, küçük şelalaleri, asma köprüleri ile doğa yürüyüşü ve şehirden kaçıp nefes almak için güzel bir yer. Leon o kadar sevdi ki çadırıyla yeniden gelip kalmaya karar verdi 🙂
Granada, özellikle Alhambra Sarayı ile Endülüs’ün en turistik bölgelerinden biri. Haftalar öncesinde bileti internet üzerinden almak şart. Bizim Granada’da olduğumuz tarihlerde saraya bilet bulamadık. Sevilla’dan günü birlik sadece Alhambra Sarayı’nı görmek için yeniden Granada’ya geçtik. İslam mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Alhambra, 13.yy’dan günümüze uzanan, tarihi dokusu, zarif işçiliği, muhteşem bahçeleri ve manzarası ile büyüleyici. Palacios Nazaries (Saray), Alcazaba (Kale), Generalife ve bahçelerini gezmek 5 saatimizi aldı, Leon yorgunluktan bayılsa da buraları sevdi ki sonradan hep resmini çizip lego ile yapmaya çalıştı 🙂
Granada’dan Cordoba’ya doğru giderken Jaen’e uğramaya karar verdik. Kilometrelerce uzanan zeytin ağaçları ve zeytin yağı ile ünlü Jaen’de görülebilecek yerler arasında Castillo de Santa Catalina, Catedral de Jaen, Rönesans kasabaları Ubeda ve Baeza bulunuyor. Granada ve Jaen’den sonra üçüncü durağımız Cordoba. Endülüs’e gelip de Mezquita-Catedral de Cordoba’yı görmemek olmaz. Beyaz boyalı evlerin duvarlarına asılı saksılar ve rengarenk çiçekler, yine rengarenk çiçekli avlularla Cordoba sokaklarını gezmek keyifli. Sadece bahçesinde portakal ağaçları ve içerisinde kırmızı-beyaz sütunlarıyla Arap izlerini taşıyan bu büyük camiyi, yani Mezquita-Catedral de Cordoba’yı görmek için bile gelinir.
Biz Jaen ve Cordoba’da gece kalmadık ve 3 gün konaklayacağımız Sevilla’ya geçtik. Gece geldiğimizde Sevilla’da bizi bir sürpriz daha bekliyordu. “Kutsal Hafta” nedeniyle caddeler araç trafiğine kapatılmış ve biz aracımızı otele yürüyerek 30 dk, Leon ile yürüyerek ise 45 dk süren bir otoparka bırakmak zorunda kaldık. Endülüs’te olduğumuz hafta boyunca bayram devam etti. Caddelerin, sokakların araç trafiğine kapalı olması yetmedi, bazı sokakları yaya geçişine de kapattılar. Hz. İsa ve Meryem figürlerinin taşındığı geçişler, törenler, ayinlerle dolu kutsal hafta nedeniyle zaman zaman otelimize yürüyerek bile dönmekte zorlandık, fakat bu geçişler, törenler Leon’un ilgisini çekti, izledik biz de. Sevilla’da görülmesi gereken yerlerin başında Real Alcazar de Sevilla (saray) ve Plaza de Espana geliyor. Saray için biletleri mutlaka online alın, bilet kuyruğu çok uzun. Biz Plaza de Espana’da farkında olmadan çok zaman geçirdik. Önce Leon fıskiyeden uzaklaşamadı, sonra biz oradaki müzikten.
Cadiz… Sevilla’dan araçla 1,5 saat uzaklıkta bulunan Cadiz, etrafı sularla çevrili eski bir liman kenti. Bu eski kentin sokaklarını gezmek, Torre Tavira’nın 170 basamağını tırmanıp Cadiz ve Atlantik Okyanusu’nu izlemek, kumsalında uzanmak ve tabii ki enfes deniz ürünlerinden yemek şart. Cadiz’de olduğumuz sıra hava aşırı rüzgarlı ve yağmurlu olmasına rağmen şehrin tadını çıkarabildik. Castillo de San Sebastian ve Castillo de Santa Catalina (kaleler) arasında uzanan kumsalı Playa La Caleta’yı en çok Leon sevdi, denize bile girdi. Paseo Fernando Quinones üzerinde yürürken koca koca dalgalar kıyıyalara çarpıp öyle bir ıslatıyordu ki insanın kuru bir şekilde Castillo de San Sebastian’a ulaşması mümkün değildi. Kaleye birkaç kere ulaşma denemelerim başarıyla sonuçlanamadı maalesef. Bu yolun Playa La Caleta tarafında hava ve deniz ne kadar sakinse öteki tarafında bir o kadar rüzgarlı ve dalgalıydı. Kumsal ve okyanusla dinlendikten sonra sokaklarında gezinirken karşımıza pazar çıktı, Mercado Central de Abastos, yaşasın. Tok olmamıza rağmen deniz ürünleri yemeden çıkamadık pazardan. Böyle pazarları çok seviyoruz.
Cadiz’den sonra rotamızı Sherry ile ünlü Jerez de la Frontera’ya çevirdik. Kutsal Hafta nedeniyle yine kapalı yollar, yürüyüşler, törenler, ayinler derken Jerez’i pek gezemedik ama buraya gelme nedenimiz zaten belli; Sherry tatmak ve almaktı 🙂
Sevilla’da 3 gece kaldıktan sonra Alhambra Sarayı için yeniden Granada’ya, oradan da 3 gece kalacağımız Malaga’ya geçtik. Malaga’da görülecek yerler arasında Castillo de Gibralfaro, Alcazaba de Malaga, Teatro Romano ve Catedral, sanat severler için Museo Picasso, Museo Carmen Thyssen Malaga ve Centre Pompidou Malaga bulunuyor. Plaza de la Merced ve mağazaların sıralandığı Calle Marques de Larios’tan geçebilir Mercado Central de Atarazanas’ı, yani pazar yerini ve ara sokakları gezebilirsiniz. Restoran, cafe ve barların yer aldığı limanında yürüyüp parklarında dinlenebilir, plajlarında denize girebilirsiniz. Nisan ayında gittiğimiz için ve hava koşulları izin vermediği için denize giremesek de Malagueta’da kumsalda uzanmak iyi geldi bize, en çok da Leon’a. Sonra da kumsal üzerinde yer alan salaş mekanın birinde deniz ürünleri yedik. Bu mekanlarda kömür ateşi üzerinde yapılan şişte sardalyalardan tadabilirsiniz.

Şarap seviyorsanız bir akşam da Antigua Casa De Guardia’ya uğrayın mutlaka. Otelimize dönerken tesadüfen gördüğümüz Antigua Casa De Guardia’da içlerinde tatlı şarapların yer aldığı fıçılar var, istediğinden sipariş edip tadabiliyorsun likör bardağı gibi küçük bardaklarda. Hesabı da tebeşirle masaya yazıyorlar 🙂 Oturma yerleri yok, ayakta durabildiğin uzun masalar var. Birkaç çeşit tapas da eşlik ediyor tatlı Malaga şaraplarına. Beğendiğiniz bir şarap olursa şişeletip satın alabiliyorsunuz. Sanki çok eski zamanlarda bir bardaymışsın hissi uyandırıyor, çok keyifliydi. Bira sevenler içinse La Fabrica’yı önerebiliriz. Cruzcampo’nun butik biralarının üretildiği, farklı tatlarda biraları deneyebileceğiniz yine keyifli bir mekan burası.
Endülüs’ü araştırırken gitmeyi en çok istediğim yerlerden biri Tarifa’ydı. Malaga’dan araçla 2,5 saate yakın süren Tarifa, Atlantik’e bakan upuzun kumsalları, kumsaldaki barları, kiteboard için elverişli rüzgarı, rengarenk uçurtmaları, günbatımı ve sokakları ile küçük, tatlı bir kasaba. İnsan Tarifa’da durmalı, nefes almalı, rüzgarı, okyanusu içine çekmeli, kumsalında uzanmalı. Böyle bir his bir de Portekiz’de Costa Nova’da, Güney Afrika’da Camps Bay’de gelmişti. Şimdi yazarken bile bir heyecan, bir mutluluk… 🙂 Bu arada zamanı olanlar Tarifa’dan Fas’a vapurla geçebilirler. Biz Fas’a ayrı, uzun bir zaman ayırmak istediğimizden dolayı geçmedik. Hemen yanı başındaki Gibraltar için ise İngiltere vizesi gerekiyor 🙂
Endülüs’te son iki durağımız Setenil de Las Bodegas ve tabii ki Ronda. Beyaz boyalı evleriyle dev bir kayalığın altında yaşayan sıcacık bir köy Setenil de Las Bodegas. Oldukça ilginç bir manzarası var 🙂 Kısa bir yürüyüş yapıp bir büfeden ayak üstü külahta kızarmış pis sokak lezzetleriyle birlikte bira içip Ronda’ya devam ettik. El Tajo vadisi üzerine kurulu bu kasabaya bayıldım. Eski ve yeni şehri birbirine bağlayan, kayalıkların üzerine kurulu Puante Nuevo (Yeni Köprü), 120 metre aşağıda akan nehir Guadalevin, beyaz evler, yokuşları, dar sokakları ile Ronda’da hiç kapalı alana girmedik. Yağmura rağmen yürüdük, hayranlıkla izledik ve 9 günlük Endülüs turumuzu 9 şehir gezerek tamamladık. Hoşçakal Endülüs…
Kısa Kısa Endülüs
Nerede gezilir, ne yapılır, nerede kalınır?Jaen: Castillo de Santa Catalina, Catedral de Jaen, Ubeda ve Baeza
Cordoba: Mezquita-Catedral de Cordoba
Sevilla: Real Alcazar de Sevilla (saray), Plaza de Espana, Santa Cruz
Cadiz: Torre Tavira, Castillo de San Sebastian, Castillo de Santa Catalina (kaleler), Playa La Caleta, Mercado Central de Abastos
Jerez de la Frontera: Sherry tadabileceğiniz bir mekan 🙂
Malaga: Castillo de Gibralfaro, Alcazaba de Malaga, Teatro Romano ve Catedral, Museo Picasso, Museo Carmen Thyssen Malaga ve Centre Pompidou Malaga, Plaza de la Merced, Calle Marques de Larios, Mercado Central de Atarazanas, Malagueta
Tarifa, Setenil de Las Bodegas, Ronda











































